30 Ocak 2009

Ocak 2009 Bursa-Uludağ

Kalp damarlarından ikisi tıkalı olduğu anlaşılan babama

Balıkesir de anjio yapıldı. Ancak bunun fayda etmediği ve açık kalp ameliyatı olması gerektiği söylendi.
Bölgedeki fakülte hastanelerini filan araştırmaya başladık.
Araştırmalarımız sırasında Kalp Damar Cerrahisi konusunda bölgenin en iyi hastanesinin Bursa Yüksek İhtisas ve Araştırma Hastanesi olduğunu öğrendik.
Birkaç tavsiye ile bunu pekiştirdikten sonra 20 Ocak Salı günü hastaneye gelerek yatış işlemlerimizi yaptırdık.

Kalabalık bir hastane.Serviste yer bulmak çok mümkün değil.Odalar genel itibariyle temiz ve düzenli.İki kişilik odalarda kalınıyor.


Babam, yaşı itibariyle fazla gürültüye tahammül edemiyor.Aynı odada kalan diğer hastanın ziyaretçileri geldiğinde onların sesinden rahatsız oluyor.Anladım ki,yaşlı ve hasta babamla bu odada ilk geceyi geçirmek çok güç olacak.

Aynı koridorun karşı sırasında “özel oda” dedikleri,aslında tek kişilik olması dışında hiçbir artısı olmayan odalar var. 60 TL/GÜN şeklinde veriliyormuş ama şimdi hiç boş yer yokmuş ve uzunca da bir liste varmış ellerinde.Eğer biz de o odalardan birinde kalmak istiyorsak o uzun listeye adımızı yazdırmalıymışız.

Bu konuda yapılabilecek daha başka bir şeyin olup olmadığını sormak için adının Ayten olduğunu öğrendiğim sorumlu hemşirenin odasına girdim.


Ayten hemşire başka bir hemşire ve bir de asistan hekim ile bilgisayarda bir şey yapmaya çalışıyorlar ve yapamıyorlardı.”Yahu,yokmu bu hastanede excell den anlayan birisi?..cık cık cık..” cümlesinden sonra “Tabikî ki var” diyerek masaya doğru yaklaştım.Hemşire hanımın gözleri parladı.Meğer ay sonunda yönetime vermesi gereken raporları excell bilgisinin azlığı yüzünden yetiştirememiş ve sırf bu yüzden sömestr tatilinde çıkmayı planladığı tatile bile çıkamamış.Excell tablolarının düzenlenmesi konusunda yardımcı oldum.
İşim bittiğinde,”Pardon,siz niçin gelmiştiniz?” dedi.”Özel oda konusunda yapılabilecek başka bir şeyin olup olmadığını sormaya geldim” diyecek oldum,beni konuşturmadı.Hemen önünde duran ajandasını açarak babamın ismini ilk sıraya aldı ve bir saat sonra odanın boşalacağını,bizim için hazırlatacağını söyledi.
Dediği gibi de oldu ve biz bir saat sonra özel odadaydık…

Ameliyat öncesi sürede Bursa da oturan tanıdık ve akrabaların ziyaretlerini kabul ettik.


Pek te memnun olduk.

Ameliyat sırasında kullanılmak üzere altı ünite kan gerekiyormuş.Fakat bu kanlardan 3 ü şimdi alınabilir ve soğuk bekletilebilirmiş ama diğer 3 ü ameliyat esnasında sıcağı sıcağına hemen alınıp kullanılması gerekiyormuş.Telefonlara sarılıp Bursa da oturan tanıdıklarımızdan kan temin etmek için arayışlara başladık.Aradıklarımızdan herkes vermek istiyor ama grupları uymuyor.

Velhasıl istediğimiz kalite ve modelde kanı bulduk.

Bu konuda bize çok fazla yardımcı olan Bursa Vali Yardımcısı Sayın Celalettin YÜKSEL’e (Ziyareti ve kan bulma konusunda sağladığı imkanlar için), Dünya Bankası Bursa şubesinden Sayın Hüseyin BANKACIOĞLU ‘na (Ziyareti ve kan bulma konusunda sağladığı imkanlar için) ,Karinna Hotel den arkadaşım ve meslektaşım Emre’ ye,(kan bulma konusundaki yardımları ve Uludağ da gösterdiği yakın ilgi ve misafirperverlik için) teşekkürü borç bilirim.

….


23 Ocak 2009 Cuma günü sabah Babam By-Pass oldu.Ameliyat yaklaşık 4 saat sürdü.
Ameliyat oldukça başarılı geçti.Ameliyat sonrası Kalp Damar Cerrahisi Yoğun Bakım Servisine aldılar.Görüşmek ve hatta görmek mümkün değil.Ama biz, daha önce personelim iken devlet memuru olup bu hastaneye tayin edilen Anestezi Teknikeri Nadir sayesinde istediğimiz bilgiyi alabiliyoruz içeriden.

kinci gün,”İzleme Odası” diye bir yere Yoğun Bakımda yatan Hasta yakınlarını alıyorlar ve TV ekranından kamera ile sadece 3 Dakika kadar görmeye müsaade ediyorlar.

Pazartesiye kadar Yoğun Bakımda yatacağını öğrendiğimiz babamız için henüz dışarıdan yapabilecek hiçbir şeyimiz yok.

Hastane önündeki cafelerde sürekli çay içiyoruz.Seri şekilde sigara tüketiyoruz.Arada Yoğun Bakımın önüne çıkıp anlamsızca bir süreliğine açılmayan kapılara bakıyoruz.

Bir sürü hasta yüz,ağlayan sızlayan insanlar görmek bir süre sonra insanı geriyor.


Ruhumuz daraldı.


Bu arada abimin daha önce Bursa yı gezmediğini ve Uludağ’a çıkmadığını öğrendim.
Pazar günü gitme planları yaptık.Teleferikle çıkacağız ve yukarıda ne gibi yerler varsa göreceğiz,oturup belki bir şey ler yiyip içeceğiz ve geri döneceğiz.

Pazar günü sabah saat 11:00 de (hevesle) teleferiğe vardık ve teleferiğin bu gün çalışmadığını öğrendik.
Hava lodoslu olduğunda çalışmazmış.Bunu bilmiyorduk.Tabi bu benim için çok olmasa da abim için büyük bir hayal kırıklığı oldu.Teleferiğe binmeyi çok istiyordu.
Teleferik binasının önündeki parka oturup daha önce hazırlamadığımız B planını tüttürdüğümüz sigaralar eşliğinde oluşturduk.
Bir önceki gün Tophaneyi gezerken Saltanat Kapı nın hemen önünden Uludağ’a dolmuşlar kalktığını görmüştük.B Planı dolmuş ile gitmek.
Teleferikten Tophaneye Taksi-Dolmuş ile geldik.Minibüsler 15 er kişilik ve dolduğunda hareket ediyor (9 YTL).

Şansımız yaver gitti ve hemen doldu.En önde oturduk.

Arkada,şöförün arap dediği ama benim ise çocuklarının isimlerinden anladığım kadarıyla


Yahudi olduklarını düşündüğüm 5-6 kişilik bir aile oturdu.Yol bitinceye kadar 19-20 yaşlarındaki Jakop 6-7 yaşlarındaki Joseff’e Bursa ve Uludağ hakkında info verdi.Yol boyunca bizde şöförle muhabbet ettik

Uludağ’a yabancı turist çok az geliyormuş.

Gelenler de hep tur otobüsleri ile gittiğinden pek yabancı turist görmüyorlarmış.

Uludağ’a en çok Araplar rağbet ediyormuş.Senede 5-6 ay çalışıyorlarmış.Dolmuş kendisininmiş ama oda herkes gibi az kazanmaktan şikayetçi.Yol boyunca her virajın her kestane ağacının hikayesini anlattı. Bizimde kestanelerimiz olduğundan kestane konusunda bizimde söyleyecek birkaç sözümüz oldu.Aşılama türleri ve zamanları konusunda fikir alışverişi bile yaptık.


Mesela kestaneleri dikenli kozalarından ayırdıktan sonra daha ileriki bir zamanda satmak yada yemek için kestane çuvalının kazılan bir çukura bırakıldığında ve yanlarındaki boşluklara da eğrelti otu konulduğunda aylar sonra bile o kestanelerin aynı tazeliğini koruduğunu bilmiyormuş. Abim çiftçi olduğundan ve daha iyi bildiğinden toprakta kestane saklamayı şöföre iyice tarif etti.Adam,”Allah Allah,nasıl olur ya..” diye şaşırdı kaldı.Onlar,kestane mevsiminde ne çıkarıp satarlarsa işte o kadarmış.Saklama yöntemleri yokmuş.

Yol kenarında daha önce Geyik çiftliği varmış.Orman Bakanı Osman PEPE,bakımları maliyetli oluyor diye 100 kadar geyiği doğaya saldırmış.Ama bu geyikler evcil olduklarından, doğal ortama ayak uyduramamışlar.Bir kısmı geceleri gelerek yakınlardaki köylülerin bahçelerindeki sebzeleri yemişler.Bir kısmı kurtlar tarafından bir kısmı da kaçak avcılar tarafından yok edilmiş.Şimdi ise sadece nadiren bir tane veya iki tane görüyorlarmış.


Kar her yağdığında iş makinaları karları yolun kenarına kürediğinden yol kenarlarında bir metre kalınlığında kar kütlesi oluşmuş.Yol kenarlarındaki küçük boşluklarda haftasonu çocuklarına kar göstermeye getiren aileler piknik yapıyor.Mangallarda sucuklar kızarıyor.








Uludağ ın oteller bölgesinin girişi çok kalabalık.Lüx jeep ler otellerin önünü doldurmuş.
Daha sonradan otellerin fiyatlarını öğrendiğimde burada jeep lerin olmasının ne kadar normal olduğunu anladım.
Arkadaşlarım Emre ve Ebru nun görevli oldukları otel 2. bölge denilen yerde.
2 Gün önce aynı otelde kalan bir Üniversite öğrencisi kayak yaparken ormanda kayboldu.
Daha olay çok taze olduğundan her yerde o konuşuluyor.tabi her kafadan da bir ses çıkıyor.
Bizim de söylenenlerden anladığımız kadarıyla akşamüstü bir grup öğrenci geri dönüş zamanı geldiğinde kaybolan çocuk ısrarla teleferikle dönmek yerine kayarak dönmek istemiş.tabi akşamüstü karanlığına birde sis eklenince rahmetli yolunu kaybetmiş ve karşısına çıkan bir kulübeye sığınmış.Ama telefonunun şarjını gereksiz yere aradığı arkadaşları ile konuşurken bitirmiş.
Velhasıl,zamanında yetişilemediği için hayatını kaybetmiş.

Otelin önünde Emre karşıladı bizi.Otele girdik.Bilgi üniversitesinden bir öğrenci grubu gelmiş otele ve çok kalabalık görünüyordu.Ayrıca Uganda kralı kalıyormuş Kral dairesinde.Yine Emre den de duyduğum kadarıyla Uludağ a ençok Araplar ve Afrika Kralları rağbet ediyormuş.

Ebru ve Emre ile bir süre sohbet ettikten sonra yemek için restorana geçtik.Yemek esnasında bir ara kayak yapma fikri iyi bir fikir gibi görünse de,daha önce hiç kayak yapmadığımdan çömleği kırmamak için vazgeçtim.

Yemekten sonra otelin dışına çıktık ve otelin çevresinde karların üzerinde yürüdük ama soğuk ve rüzgar dışarıda fazla kalmaya müsaade etmiyordu.
Lobide şömine başında kahvelerimizi içip sigaralarımızı tüttürdük.

Burada, başka bir zamanda başka şartlarda cep telefonumu kapatarak müşteri olarak en az on gün kalmalıyım diye düşündüm içimden.
Otelin önünde duran grayder ve kepçe dikkatimi çekti.Meğer Uludağ otellerinin olmazsa olmazlarından biri bu iş makinalarıymış. Yolda kalan misafirlerini hep bu dev makinalarla kurtarırlarmışVakit geç olmaya başladığında Bursa ya gitmek için hazırlandık.Emre,Bursaya yolcu taşıyan taksi-dolmuşlardan birini çağırdı ve binip yola çıktık.Öne abim ile ikimiz sıkışarak oturduk.Arkaya,otelden üç kişi bindi.Müzisyenlermiş.Arkaya oturan kadınlardan biri Bursaya gidene kadar sesli sesli cep telefonuyla görüştü. Yaklaşık 40 dakika sonra Bursa ya indik.

Çok fazla bir şey yapmamış olmamıza rağmen oldukça yorulmuştuk.Ama benim için,özellikle de abim için çok güzel bir gün olmuştu.

Hastaneye uğradık.Akşam Yoğun bakım hastalarının kamera sistemi ile gösterilme seansına yetiştik.Seyrettik.Babam el salladı boşluğa.İzlediğimiz söylenmiş olsa gerek birde gülümsedi.Bizim de içimiz ferahladı ve hafifçe çiseleyen yağmurla birlikte eve döndük.