03 Eylül 2008

Denizlide 2 Gün




03 Eylül 2008 Çarşamba günü için Denizli ye bir gezi planlıyoruz.Pamukkale üniversitesinde kısa sürmesini umut ettiğimiz birkaç işimiz var ve geri kalan zamanımızı Denizli yi gezerek geçirmeyi planlıyoruz.Yıllardır görüşmediğim askerlik arkadaşım Mustafa da Pamukkale Üniversitesinde çalışıyor ve işlerimizin kısa sürmesini umut etmemimin temel dayanağı o :) .Toplam 7 kişiyiz..Kısa bir zamanda çok iş yapma ve çok yer gezme telaşıyla başlıyor seyahatimiz.





Sabahın henüz aydınlanmamış saatlerinde yollardayız.Aksu yu geçince Karacaören Barajı ve

Hidro Elektrik Santrali yakınlarındayken hava
aydınlanmaya başladı.

Kahvaltı için bir çeşme başını tercih edip yanımızda getirdiğimiz domates,peynir,karpuz vb.ile kahvaltı ettik.Resimde görülen yer bir hayırsever tarafından yaptırılmış.O kadar kötü kullanılmışki,her gelen yediğinin,içtiğinin artığını oraya bırakmış.Söylene söylene sofradan kalan çöpleri bir poşete toplayıp ilk göreceğimiz çöp kutusuna atmak üzere arabaya aldık.
Saat
09:30 gibi Denizliye vardık.Direk Pamukkale Üniversitesi kampüsüne gidip Mustafayı bulduk.Mustafa bütün işlerimizi 10 dakikada halletti sağolsun.Askerden bu yana görüşmemiştik.Çok değişmemekle birlikte hafiften göbek salmış.

Mustafa çok meşgul olduğundan onu dahada fazla meşgul etmemek için oradan ayrıldık.










Çivril e gitmek için yola çıktık.(80 km).1 Saatlik yol sonunda Çivrile vardık.Hemen hemen bütün tabelalarda Yeşil Çivril yazmasına rağmen çok
fazla bir yeşillik
göremedim.Küçük,gelişememiş,gelirinin büyük bir çoğunluğunu Meslek Yüksekokulu öğrencilerine bağlamış,yurtlar,kiralık öğrenci evleri vb. kazanç kapıları açmışlar kendilerine.Bu tür az gelişmiş ilçelere Meslek Yüksekokulu yapmaktaki amacın da bu olduğunu hatırlıyorum.Üzüm ve elma bahçeleri var.

Arkadaşım ve de hemşehrim İsmail Parti nin Çivrilli bacanağının gönderdiği bidon dolusu şarabı hatırladım.Güzeldi.Balıkesirin Bigadiç ilçesinin hemen hemen bütün köylerinde üzün yetişmesine rağmen hiç kimse şarap yapmaz mesela,satılabilecek durumda olanlar pazara


çıkartılıp satılır ve geriye kalanlar Üzüm Pekmezi yapılıp kış için saklanır.Kış için şarap yapıp bidonlarla saklanması işi ilk bakışta tuhaf karşıladığım birşeydi.

Ramazan olduğu için lokantalar büyük ölçüde kapalı.Biraz aradıktan sonra şehrin ortasındaki çınarlı parkın kenarında sulu yemek çıkaran bir restaurant bulduk.

Menüde yöresel değişik bir yemeğe rastlıyamadım.

Ama yemek fiyatla
rı antalyaya göre oldukça uygun geldi.Yemeğimizi yedik,çayımızı içtik ve yola koyulduk.Denizliye Dönüyoruz.

Saat 17:00 de Denizlideyiz.Teyzemin oğlu Bayram uzun süredir burada oturuyor.Daha önce haberleşmiştik ve iş çıkışı onuda alıp şehir merkezinde hanımlar birkaç alışveri yaptı.İftar için Bayramın evine gittik.Bizi mükellef bir iftar sofrası karşıladı.Biz (seferiler) :) oruçlu değildik ama yol bizi acıktırmış olmalı ki yemeklere fena daldık.köfteleri ve sarmaları löp löp indirdim mideye.Denizli serin.Yani Antalya ya göre serin.Serin balkon bulmak bizi sevindirdi.Balkonda gece yarılarına kadar sohbet ettik.Görüşmediğimiz bütün zamanı telafi ettik sayılır.Bayram,yaş olarak benden birkaç yaş küçük ama neredeyse köydeki çocukluğumuzun önemli bir bölümü birlikte geçti.Anlatacak çok
şey vardı.Hatırlayıp hatırlayıp anlattık ve güldük.Zaman geçti ve uyuduk.uyumak ta ne kelime,deliksiz uyuduk.Yol pek fena yormuş bizi.hani "yattığın yeri beğenmek" diye bir tabir vardır ya,işte o tabir cuk oturdu hepimize.

Serin iklimdenmidir bilmem,sabah erkenden açtık gözlerimizi.Kalktığımızda kahvaltı hazırdı.bayramın eşi Zeynep,oruçlu olduğu halde zahmet edip bizden daha erken uyanarak poğaça ve kekler yapmış bize kahvaltı için.Tabi yiyemediklerimizi de "yol azığı" yaptık :) Denizli merkeze hep birlikte çıktık.
Bayram ı işyerine bırakıp
Pamukkaleyi görmeye gittik.Defalarca Denizliye gitmeme ve de birkaç ay da olsa Denizlide oturmama rağmen Pamukkale ye ilk kez geliyordum.Çok heyecanlıydım.Bir sürü fotoğraf çekmeyi hayal etmiştim.

Traventerlerin alt kısmında vadi gibi bir düzlük var.İlk girişte orası göze çarpıyor.Göl kıvamında doğal bir havuz yapmışlar.içinde balıklar ve ördekler yüzüyor.Bu suyun sodalı olduğunu düşündüğümden bu balıkların burada nasıl yaşadıklarına pek şaşırdım.Yukarıya traventerlere çıkılan yolun üzerine bir tane gişe koymuşlar,içeri girmek istediğimizi söylediğimizde bizden kişi başı 20'şer YTL ücret talep eden gişe görevlisinin
başta şaka yaptığını,biraz sonra "şakaydı" deyip bizi içeri salacağını düşündüm.Ama adam oldukça ciddi idi.


"yahu ne saçma bir uygulama bu böyle,kendi memleketimde memleketimin güzelliklerini görmek için bu kadar paramı vereceğim" gibisinden birkaç lakırtı ile geri döndük.Düzlükteki havuzun kenarından gişenin daha ilerisine çıkan bir patika yol gördük ve bi umut içeri girebilmek için patikadan vurduk yola.O tozlu,dik ve kaygan patikada binbir düşme tehlikesi geçirerek yukarıya yola çıktık.Daha birkaç adım gitmeden önümüze bir güvenlik görevlisi daha çıktı.Kısacası yakalandık.O da aynı şeyleri söyleyerek bilet almamız gerektiğini söyledi.Aklıma Aziz Nesin in "Uyanık Köylü"hikayesi geldi.Yakalanmış olmanın getirdiği 1-0 mağlup başlayacağım diyalog ta beraberliği sağlamak ve hatta öne geçmek için biraz söylendim.hatta abartarak Müdürünüzle görüşmek istiyorum dedim.Güvenlik Şefini çağırdılar.Anlaşılıyordu ki onunda yapabileceği pek birşey yoktu.Burayı Kültür bakanlığına bağlı Kültür ve Turizm İl Müdürlüğünün Özel İdare ile birlikte işlettiğini söyledi.O halde Kültür ve Turizm il Müdürü ile görüşmek istediğimi söyledim.Gişeden Orhan Parlak isimli birini bağladılar.En yetkili budur dediler.Orhan parlak ile telefonda görüştüm ama onun da birkaç kişiyi biletsiz içeriye sokacak inisiyatifinin olmadığını anladım.Ne konuşsan boş olduğunu da anladım.Açıkçası kişi başına 20 YTL verip içeriye girmek te pek mantıklı gelmedi.Bunca tantana ettikten sonra parayı çıkarıp vermek te istemedim. Gişeye yakın bir yerdeki traventerlerin yanında birkaç resim çekip geri döndük.

Denizli merkeze gelip hanımlara birkaç textil alışverişi işin daha zaman verdik ve yola koyulduk.

Yolculuk yine başladı ve hareket halindeyken yol boyunca gördüğüm yerlerin resmini çekmeye çalışarak Karacaören barajının Hidro Elektrik tesislerinin lojmanlarına kadar geldik.Burada Hilmi abinin kardeşi Osman çalışıyor.Önceden haber verip yemek
hazırlamaları söylenmişti.Yine mükellef bir Alabalık sofrası karşılıyor bizi. 2 tane kocaman balık yedim.Yol acıktırıyor insanı :)
(buda benim yemek yemek için ürettiğim bahanelerden sadece birisi:) ) Yemekten sonra Hidroelektrik üretimi yapılan yere indik.Osman Bey tesisin her yerini gezdirdi.Hatta bazı anlamadığımız infolar bile verdi.Bizde,tesisin görünen kısmından fazla toprağın altındaki kısmını görmekten mütevellit "Allah allah,hadi yaa" gibi tepkiler verdik.Elimden geldiğince, ne işlevi olduğunu,ne işe yaradığını anladığım yada anlamadığım düzenekleri foroğraflamaya çalıştım.Mesela resimde görülen (yeşil renkli,küflü demir düzenek) alet,barajın su tahliyelerinden biriymiş.Bu büyük boruların içinden su geçtikçe yukarı katlardaki sarmalları çeviren büyük çarkları çeviriyormuş ve dolayısıyla da elektrik üretiminin
ilk aşaması burada başlıyormu.Bu devasa tahliye borularının açıp kapatılması için ise hidrolik kollar var.Bu boruların içinde suyun akması ile dönen çarklar yukarı katlardaki sarmalları çalıştırıyor.Üretilen şey her ne ise o da başka ünitelere başka başka dev ve karmaşık cihazların içine giriyor.Tesisin ön tarafındaki boşlukta ise bir sürü karmaşık tellerden oluşan trafolar topluluğu var.Anlatılanlardan anladığım kadarıyla burada üretilen elektrik Burdur-bucak ta bulunan trafolara gönderiliyor ve oradan da genel dağıtım yapılyormuş.Resimlerde de görüleceği üzre,bir sürü gösterge ve bunlara ait değerleri sürekli takip edip not eden teknikerler çalışıyor.

Santralin olduğu yer çok serin ve sakin geldi bana ve "-İşte tam kitap okuyacak yer" dedim.Hatta bu düşüncemi sesli söylemişim-ki,Osman Bey "-Bende öyle yapıyorum zaten" dedi.






















Denizliden gelirken yol üzerinden satınaldığımız üzümleri çıkartıp yedik.



1 yorum:

Adsız dedi ki...

ellerine sağlık. çok güzel bir blog sayfası yapmışsın. ben de yapmayı çok istiyorum fekat yapmayı bilmediim için yapamıyorum. seninkinle isader edebiir miyim? ufak sızıntılar şeklinde ben de araya bişiler serpiştirebilir miyim ki aceba?:D züper olmuş olum ya.